Sosyal Hizmetler Bölümü öğrencisiydim. Bölümü bitirmek için Staj gerekiyordu. İlk önce kıymetli hocam kurum müdürüm Ayten hanımla tanıştım. İşini çok severek yapardı. Her hafta kurumun önüne ya polis ya zabıta gelirdi. Siz mangal yakmışsınız şikayet var. Siz müzik açmışsınız, şikayet var.

Sonra bu işin profesörü Asım Hoca...

Asım Hoca, işini dörtlük dörtlük yapardı. Sabah erken saatlerinde gelir işlerini tamamlardı. Erol kardeş, denetlemeye gelen kişiler, mesleği bilmeyenlerdir. Dünkü çocuklar geliyor bize akıl veriyor. Geliyorlar, şu eksik bu eksik...

Denetlemeye gelenler, engellilerin sosyalleşmesine büyük engel koyuyorlar. Bazı yetkililer engelliler üzerinden siyasi şov yapıyorlar. Söyledikleri ile yaşamdakileri çelişiyor.

Eğer bir engelli size gelip sarılıyorsa, onun salyasından tiksinmiyorsanız, o zaman yaşamdaki engeli çözmüşsünüzdür.

Asım Hoca, engelli çocuklarının sosyalleşmesi amacıyla pikniğe götürür. Bir işgüzar dava açar. Asım Hoca, mesleğe yıllarını vermiş güzel insan mahkeme kapılarında sürünür. En son bir hakim, davayı düşürmüş. Asım hocaya demiş ki, ben yetimhanede büyüdüm. Sizi çok iyi anlıyorum demiş...

Yaşayan bilir, ancak bu meslekte çekilen dertleri...

Mavi yaşamda çakılan emekçiler işinde; duyarlı, ciddiyeti, samimiliği, içtenliğin, samimiliği temel prensip haline gelmişti.

Sevginin, huzurun, mutluluğun, sevginin, neşenin yaşandığı güzel bir ortamda BÜTÜN ENGELLER AŞILMIŞTI.

Ayşe Kuşçu Bozkurt, çocuklara sevdiği şarkılar açardı. Çocuklar gönüllerince oynardı.

Mehmet Çiçek, çocuklara güzel mangal yapardı. Bütün çocuklar sabırsızlıkla beklerdi.

Yaşar Güneş, engellilerin abisiydi. Dertlerine derman olurdu.

Selma İlhan hemşire, hasta olunca başlarında olurdu.