Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Sağlık Bakanlığı’nın 2026 yılı bütçe teklifine ilişkin taleplerini dile getirmek için Toros Devlet Hastanesi Poliklinikler girişi yanında basın açıklaması düzenledi. Etkinlikte, sağlık emekçilerinin hakları ile halkın sağlık hizmetlerine erişiminde yaşanan sorunlara dikkat çekildi. Burada sağlıkçılar adına konuşan SES Mersin Şube Başkanı Sevgi Başkavak, 2026 yılı bütçe teklifinin var olan sorunlara çözüm sunmayacağını belirterek, "Halkın yaşam hakkını koruyan, sağlık haklarına erişimi geliştiren, emekçilerin emeğini koruyan, özlük haklarını geliştiren bir yaklaşım yoktur. Sağlığı ticarete dönüştüren, yurttaşlara ve hastalara müşteri gibi yaklaşan neo-liberal sağlık politikalarını derinleştiren iktidar 2026 bütçesiyle önceliklerinin halk sağlığı ve emekçilerin hakları olmadığını bir kere gösteriyor. Sağlık politikaları yaşam haklarımızı doğrudan etkilemektedir. Sağlık ticari bir meta değildir. Kamu yararını esas almayan ticari yaklaşım hem halkı hem de emekçileri ikincil plana atmaktadır. İktidarın 'Sağlıkta Dönüşüm Programı' sağlığın ticarileştirilmesi, halkın sağlık hakkının faturalandırılması ve halk sağlığının riske atılması politikasıdır" dedi.

Mersin'de bugün hangi ilçelerde su kesintisi yaşanacak?
Mersin'de bugün hangi ilçelerde su kesintisi yaşanacak?
İçeriği Görüntüle

"Sağlığa Ayrılan Bütçe Payı Gerçekçi Değildir"


Genel olarak sağlık hizmetlerine ayrılan bütçenin AB-OECD ülkeleri ortalamalarına yaklaştırılarak, yüzde 10'un üzerine çıkarılmasını talep ettiklerini vurgulayan Başkavak, "Buna rağmen 2025 bütçesinde bu pay yüzde 6,4, 2026 bütçesinde ise yüzde 7,2 oranında olmuştur. Toplamda 20,4 trilyon lirayı aşan 2026 Bütçesinden Sağlık Bakanlığı için 1 trilyon 474 milyar 947 milyon 780 bin TL olarak teklif edilmektedir. Geçen yıl sağlığa ayrılan tutar 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL'ydi. Bu artışların reel bir karşılığı daha nitelikli hale getirmek için hazırlanmış bir bütçe yoktur. yoktur. Açıklanan resmi enflasyona göre bile bu artışlar yapılmalıydı. Koruyucu sağlık hizmetleri, sadece hastalıkla mücadele değil, hastalığa neden olan risk etkenlerinin erkenden tespit edilmesine, halk sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen toplumsal etkenlerin saptanmasına, kısaca sağlığın yalnızca bireysel değil toplumsal düzeyde de korunmasına ve geliştirilmesine odaklanır. 2026 Sağlık Bakanlığı bütçesinden koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan pay 407 milyar 379 milyon 487 bin TL ile yüzde 28 olurken, tedavi edici sağlık hizmetlerine 1 trilyon 181 milyar 520 milyon 201 bin TL ayrılmış ve oran yüzde 80 olmuştur. İktidar bütçe tercihini koruyucu sağlık hizmetleri yerine tedavi edici harcamalara yapmaktadır. Bir önceki yılın bütçe teklifine kıyasla koruyucu sağlık hizmetlerine ayrılan kaynak 133 milyar TL artarken, tedavi edici sağlığa ayrılan kaynak ise 355 milyar TL artmıştır. Birinci basamak koruyucu sağlık hizmetlerine yeterli kaynağın ayrılmaması; sevk zinciri oturmamış sağlık sisteminde, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetlerinin de organizasyonu ve sunumunda niteliksizleşmesine aynı zamanda sağlık emekçilerinin iş yükünün artmasına neden olacaktır" ifadelerini kullandı.

664495F3 02E9 454D B8Dd 051Cea7B0Cac

"Türkiye'de Hekime Müracaat 12.2"

2024 sağlık istatistik yıllığında OECD ülkelerinde hekime müracaatın 6.1, AB ülkelerinde 6.2 olduğuna dikkat çeken Başkavak, "Türkiye de ise 12,2'dir. Sağlık Bakanlığı'nın 30 Eylül 2025 tarihinde yayımladığı "Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2024 Haber Bülteni'ne göre 2024 yılında birinci basamak 453 milyon 941 bin 227 başvuru, ikinci ve üçüncü basamak 593 milyon 936 bin 674 başvuru olmak üzere tüm basamaklarda toplam hekime müracaat sayısı 1 milyar 47 milyon 877 bin 901'e yükseldi. 2023 yılında ortalama 11.4 defa herhangi bir sağlık kurumuna başvuru sayısı 2024'te artarak 12.2 olmuştur. Bu durum sağlık sistemini kilitlemekte, muayene sürelerini 5 dakikaya ve altına çekmekte, bazı branşlarda randevu krizine neden olmaktadır. Sağlık çalışanlarını daha fazla, daha esnek ve güvencesiz çalıştırma, angarya görev dayatma aynı zamanda sağlıkta şiddetinde nedenidir. Kamu-özel iş birliği modeliyle yapılan, sermayeyi besleyen, kamuya maliyeti sürekli artan, kent mekanı, sağlık emekçileri ve hastalar açısından yoğunluk ve sorunlara yol açan, köklü devlet hastanelerinin kapatılmasına neden olan şehir hastaneleri kira ödemeleri, 2026 yılı bütçe ödeneklerinde yine önemli bir yer tutmaktadır. Kamu bütçesinin özel şirketlerin çıkarlarına göre yapılandırılmasının en net göstergelerinden birisi, bu şirketlere ayrılan ödenekler ve kira bedelleridir. Şöyle ki, şehir hastanelerine ayrılan bir yıllık kullanım bedeli ile 4 aile hekiminin rahatlıkla çalışabileceği en az 6 bin 788 ASM yapılabilir veya 100 yataklı en az 90 tane devlet hastanesi yapılabilir" şeklinde konuştu.

"Kamusal Sağlık Hizmetlerine Ayrılan Kaynak Oranı Azalıyor"

2002 yılında 774 kamu hastanesi, 50 üniversite hastanesi, 271 özel hastanenin olduğunu dile getiren Başkavak, "2024 yılı itibariyle 941 kamu hastanesi, 69 üniversite hastanesi, 552 özel hastane faaliyet göstermektedir. Özel sağlık kuruluşlarının sayısındaki artış sağlığın sektörleşerek metalaşmasını sağlamış bu kadar hızlı büyümeye rağmen denetimsizlik ne yazık ki yaşam hakkına müdahale ile sağlık skandallarına sebep olmuştur. Yeni doğan yoğun bakım yataklarının yüzde 56'sının özel hastanelerin kontrolünde olması gibi hemodiyaliz cihaz sayılarının yüzde 56,5'i de özel sağlık birimlerinde yer almaktadır. Kamuoyuna 'Yenidoğan Çetesi' olarak yansıyan vaka özelinde sağlığın piyasalaştırılması/ticarileştirilmesinin hangi riskleri içerdiği bir kere daha görülmüştür. Türkiye'de özel sektörün sağlıktaki hacmini büyütmek amacıyla kamudan özele daha yoğun kaynak aktarımı yapılmaktadır. 2015 yılında sağlık alanında çalışan her yüz kişiden 70'i kamu hastanelerinde, 10'u üniversite hastanelerinde ve 20'si özel hastanelerde çalışıyorken 2024 yılı itibariyle kamunun payı yüzde 10 azalmış ve özel hastanelerin payı yüzde 7 artmıştır. İktidar özelleştirme politikasını istihdamı güvencesizleştirerek devam ettiriyor. Bu durum 'beyaz göç' olarak ifade edilen nitelikli sağlık personelinin yurtdışına gitmesini tetikleyen en temel faktördür. Sağlık hizmetleri, sermaye gruplarının çıkarlarına teslim edilmeksizin, kamu yararı, kamu hukuku ve kamu maliyesi gözetilerek üretilmesi gereken faaliyetlerdir. Sağlık hizmetleri nitelikli, eşit, ücretsiz ve erişilebilir olmalıdır. Ancak iktidar sağlıkta şiddetin önlemini almamakta, yurttaşlara hasta gibi değil, müşteri gibi yaklaşmakta, hasta haklarını değil, müşteri tüketici haklarını öncelemektedir" diye konuştu.

D4Eef8C4 Ae32 428D 8861 08519Ff2409E

"Sermayenin Ödediği Doğrudan Vergilerin Payı Artırılmalıdır"

2026 bütçesinde de kadın başta olmak üzere toplumsal hizmetlere yer olmadığını savunan Başkavak, "Toplumsal cinsiyete dayalı, kaynakların eşit dağılımını esas alan, kadınların ihtiyaçlarını hesaba katan bir bütçeyi göremiyoruz. 67 program arasında dağıtılan merkezi bütçede 'ailenin korunması' payı binde 1, kadının güçlendirilmesinin payı on binde 4, 'çocukların korunması ve gelişiminin sağlanmasının payı binde 3, engellilerin toplumsal hayata katılımı ve özel eğitimi bütçe payı ise sadece yüzde 1,2 oranındadır. Toplumun önemli bir bölümünü oluşturan bu kesimlere bütçeden bu cüz'i oranların ayırılması eril bir yaklaşımın ve sürecin sonucudur. Emekçiler ve halk üzerindeki adaletsiz vergi yükü azaltılmalıdır. Halktan doğrudan/dolaylı vergi yükü azaltılmalı; kurumlar vergisi başta olmak üzere sermayenin ödediği doğrudan vergilerin payı artırılmalıdır.

Muhabir: KORAY ÜNLÜ