BEN DİYOM ÇANAKKALE BOĞAZI…

Bir süredir gazete yazılarımı aksattım. Pandemi nedeniyle mi? Hayır! İçimden yazmak gelmiyor. Yazıyoruz çiziyoruz, rahatlıyoruz. Ama üzerine parmak bastığımız konularda bir gelişme olmuyor veya haberimiz bile olmadan "gelişmeme" oluyor. Duyunca da yanlış bir karar olunca üzülüyoruz, canımız sıkılıyor. Haydii, sil baştan, döşeniyoruz yeni bir yazı ayni konuda. Ama artık çok geç. Atı alan Üsküdar'ı geçmiş bile...

Bu böyle olmamalı, Kenti ilgilendiren konularda masa başı kararları alınmamalı. Halka bilgi verilmeli. Halkın temsilcileri olan STK yöneticilerine, kent için kafa yoran duayenlere danışılmalı...

Ben gene geleceğim kafaya taktığım temcit pilavına.

Bugünkü konumuz yine, geçmişten bize miras "Eski Mersin yapıları ..."

Pazar günü İçel Sanat Kulübü'nün düzenlediği, konuğu Ahmet Yeşil olan çevrimiçi söyleşiye katıldım. (Bu Kulübün düzenlediği 6. çevrimiçi toplantı. Mecit Baskın Başkana ve değerli yönetim kurulu üyelerine ve değerli değinme-yorumlarıyla bizlere harika bir 3 saat yaşatan Ahmet Yeşil'e teşekkürler.)

Ahmet Yeşil iflah olmaz bir kent tutkunu, Mersin'in harcındaki sanat hamurunu yoğurup yoğurup neler yapılacağını, yapılması gerektiğini anlatan bir kültür-sanat insanı. 24 saat sanatla yatıp, sanatla kalkıyor. Eserleri koleksiyonerlerin gözdesi. Dünya müzelerine girmiş bir ressamımız. 45 yıldır üretiyor. Yetenekli genç sanatçıları destekliyor. Kitaplığında 8000 kitap var.

Yenişehir Belediyesi, ressamımızın adını taşıyan harika bir Sanat Galerisi açtı yakınlarda. Kutluyoruz. Bir şeyler değişiyor kentimizde. Mersin'in Sanat Kenti olması için Akkahve, İçel Sanat Kulübü tarafından atılan temeller üzerine yerel yönetimlerce yapıtaşları konulmaya başlandı. Büyükşehir Belediyesi'nin de büyük atılımları var bu konuda. Bunun tüm kente yayılması gerekiyor.

Yıllardır tanışıyoruz. Ahmet Yeşil ile. Ve hep ayni konuyu tartışıyoruz bir araya geldiğimizde. Sanat toplumu nasıl yaratılır? Neden Mersin'de resim galerileri kapandı? Niçin bir Modern Sanat Müzemiz yok? Küçük "Butik" Kültür-Sanat Müzeleri nasıl kurulur? Sergilenecek ürünler nasıl toplanır? Neden yetenekli sanatçı adayları-öğrenciler için resim, heykel vd. işlikleri yok? Eski Mersin binaları neden restore edilip sanatsal işlevselliklerle sanatçılara, STK'lara verilmiyor?...

İşte bu son cümle zurnanın zırt dediği yer!

Şu sıralar Semihi Vural ile birlikte Mersin Eski Yapıları konusunda hazırladığı kitabın ilk editlerini yapıyoruz. Yıllardır bu konuda kafa patlatıyoruz, önerilerde bulunuyoruz. Tık yok! Neredeyse ilgili kurum kapılarını koçbaşı ile açıp içeriye girip sloganlarla mitingler yapacağız.

Olmuyoor! Danışma, fikir alma kültürü yok insanlarımızda, karar alıcılarda, yöneticilerde. Oysa Mersin'de yaşayan herkesin bir diyeceği vardır belirli konularda. Bir bakıyoruz Vilayet Konağı Jandarma'ya verilivermiş. Önüne beton bariyerlerden duvar konulmuş. Oldu mu ya? Hani Uray Caddesi "Tarihe Gülümseyen Mersin" projesi ile canlandırılacaktı? Vilayet Konağı restore edildi, elden gitti (Bir müze için harika bir bina. Alt katında 20, üst katında 19 odası var).

Ziraat Bankası binası restore edildi. Uray-Art etkinliğinde bir fotoğraf sergisi ile görücüye çıktı. Multi kullanımlı bir sergievi, konser mekanı, kültür evi olabilir. Nasıl kullanılacağı hakkında bir işaret yok. Yine verirler bir resmi kurumun kullanımına, Uray Caddesi'nin bir sanat kültür bölgesi olma hayalleri de biter böylece. Yukarıda verdiğimiz umutları çığıran güzel sloganıyla içlerimizi ısıtan proje de kadük olur, biter gider. Yeni slogan ise ancak "Talihine Ağlayan Mersin" olabilir bundan sonra.

Çankaya İlkokulu da söyleşi konuları arasında dillendirildi. Ahmet Yeşil'in okuduğu okul bu. İçi acıyor. Akdeniz Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi arasında basında bir takım mesajlar teati edildi. Ama sarih bir kullanım fikri edinemedim ben. Konu uykuda. Umarım son aşamada bir oldubitti ile karşılaşmayız.

Daha önce bize ulaşan bilgilere göre hatırlayalım. İngiliz Yağ Fabrikası "Teknoloji Müzesi" olacakmış! Karamancılar Konağı, "Gastronomi Müzesi / Restoran" olacakmış!... Yazdık, çizdik. Karar vericiler verdiler kararlarını kendilerine göre... Esamemiz okunmaz ki bizim. Taş Bina da "Kent Müzesi" olacak... Bekliyoruz!

Düzenleyici İçel Sanat Kulübü olunca konu tabii kulübün elinden alınan binalara geldi. Dernek Yönetim / Teoman Ünüsan Sergievi binası ile Nevit Kodallı Konser Salonu.

Bu konu biz üyelerin kanayan yarasıdır. Seçim öncesinde tüm adaylar dernek binasını ziyaret edip söyleşilerinde bu binaların kulübe verileceği konusunda sözler verdiler. Bu söz tutulmadı! Vermeye niyetli olsalardı bir yöntem bulabilirlerdi. Olmadı.

Ehhh... Sözüm meclisten dışarı, politikacılar verdikleri sözü tutmak durumunda değil Türkiye'de. Hatta sözlerinin tam aksini yapıyorlar. Köprüden geçinceye kadar salla gitsin... Ama ben hala umutlarımı muhafaza etmek istiyorum. Hala ham hayaller peşinde koştuğumuzu düşünenler olabilir. Ama iyimserlik bulaşıcıdır.

HAMİŞ:

Yazımızın başlangıcında restore edilen eski binaların kültür-sanat sivil toplum kuruluşlarının kullanımına verilmesi isteğini belirttik. Oysa etkinlikleriyle kentin göbeğinde 30 yıldır bir kültür sanat vahası oluşturan İçel Sanat Kulübü'nün çeyrek asırdır kullandığı binalar elinden alınmış. Ne çelişki değil mi?

Bu konu daha çook su kaldırır.

"Üç maymunu oynamak" - sorun çözümlerini zamana bırakmak, kendi fikrinde ısrar etmek, ben yaptım oldu demek, ne yapalım biz bunu yapabildik özrüne sığınmak - geriye dönüşü zor olan yanlış sonuçlar doğurur.

Gerçekleri söylemek bazen acıtıcıdır.

Ne dediniz? "Kem, küm" mü?

Ben diyom Çanakkale Boğazı!...

***

Bu köşenin okurları benim atasözlerine, özlü sözlere merakımı bilirler. Aklın süzgecinden defalarca geçmiş bu sözlerle birkaç sayfada anlatılacak bir konu birkaç kelimecikle anlatılabiliyor. Son cümle de böylece buraya cuk oturuyor. Bu özlü sözün ikinci satırını içinden okuyanlar yazımın anlamlı içeriğini değerlendirip gülümsesinler diye bu başlığı kullandım.

Yani, demem odur ki: Ben ne diyom / sen ne anlıyon / anlamak istemiyon / diyon diyon ne diyon!... Hadi artık, halkı ve kenti ilgilendiren bazı kararlar alırken kentlilerin dileklerini - önerilerini de dikkate alın yahu!

Yazdım, şimdilik rahatladım. Bu yazı da tarihin çöplüğündeki yerini alacaktır garanti. Ama biri buruşturulup atılan bu kağıtları bir gün bulur açar gereğini yapar (mı acep?)...

Umut fakirin ekmeği...