Ahlak, bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kurallarının yanı sıra bireyin doğuştan getirdiği gizil güçlerle birlikte toplumda yer alan doğru-yanlış gibi kavramların bir araya gelmesiyle oluşan davranışların tümünü ifade eder. Ayrıca ahlak öznel ve nesnel boyutu olması açısından hem bireyi hem de toplumu ilgilendiren bir özelliğe sahiptir. Tüm, insanlığın genelinin unuttuğu sevgi, şefkat, alçakgönüllülük gibi değerlere vurgu yaptığı; hırsızlık, şiddet, bencillik vb. de yasak getirdiği hatırlatmak isterim. Nasıl ki dünya ile ilgili kesin gerçekler varsa ahlak alanı ile ilgili de kesin doğrular vardı. Örneğin deniz suyunun tuzlu olduğunun tartışılmaz bir gerçek olması gibi, korkaklık kötü bir huy olarak görülüyor, kahramanlık da saygıdeğer bir özellik olarak kabul ediliyordu. Ancak bu gibi kabuller değişti, ahlaki inanç ve uygulamaların gelenek ve göreneklere bağlı olduğu ve toplumlar arasında ahlakın büyük oranda birbirinden farklı olduğu görüşü bilim insanlarınca kabul edilmektedir. Siyasi, ekonomik ve toplumsal anlamda yaşanan değişimler bireylerin hayata bakış açılarını, onlara verilen eğitim şeklini, aile yapısını kısacası çevresindeki pek çok şeyi değiştirmiştir. İnsanlık son birkaç yüzyıldır bireysel ve toplumsal anlamda pek çok değişiklikle karşı karşıya kalmıştır. Bu değişimler içinde birey ve toplumun ahlaka bakış açıları, ahlaki olgunlukları farklılık göstermeye başlamıştır. Halbuki dünya nüfusunun önemli bir bölümünün kabul ettiği dinlerin kendi içinde bir ahlak sistemi vardır ve ahlak sisteminin insanoğlunu olumlu yönde etkilemesi gerekir. Nasıl ki dünya ile ilgili kesin gerçekler varsa ahlak alanı ile ilgili de kesin doğrular vardı. Örneğin deniz suyunun tuzlu olduğunun tartışılmaz bir gerçek olması gibi, korkaklık kötü bir huy olarak görülüyor, kahramanlık da saygıdeğer bir özellik olarak kabul ediliyordu. Ancak insan yaşamı ve onuru, malın korunması gibi temel haklar ile ilgili ve insanların huzur ve mutluluğu ile ilgili ahlaki değerlerin tarihin her döneminde ve tüm toplumlarda evrensel olduğu kaçınılmazdır. Ayrıca ahlak hakkında bir uzlaşı sağlanabilmesi ve toplumsal hayatın barış ve huzur içinde sürdürülebilmesi için değerlerin evrensel olduğu tezi daha savunulabilir olmalıdır bence. Aslında iyilik, iki artı iki dört eder şeklindeki matematik kuralına benzemektedir. Bu kural matematik düzleminde mutlaktır. Yani insanın bilip bilmemesine, beğenip beğenmemesine bağlı değildir, var olan bir hakikattir. İnsanların matematik hakkındaki düşünceleri matematiğin hakikatini nasıl etkilemiyorsa aynı şekilde birçok iyiliklerde ahlak kurallarının temelini oluşturmaktadır.