Alacakaranlık saatleri, Alarm çaldı, kalktı önce kapıya bırakılan gazeteleri aldı, sonra çaydanlığa su koydu, sonra çayın demlenmesi için ocağın altını yaktı. Pencereden dışarı baktı, yağmur yağıyordu, hemen evinin altında otobüs durağında bekleyen insanların cep telefonu ile konuştuklarını ama sokakta olduklarını unutarak el kol hareketi yaparak yüksek sesle durakta bekleyenleri rahatsız ettiğini görüp, cep telefonlarının iyi yönleri çok ama aslında hayatımızı alt üst etti diye düşündü. Gazetelerin manşetlerine baktı, on yıllardır siyaseti ekonomiyi takip ettiği halde popülizmin ve gelir dağılımı adaletsizliğinin artarak devam ettiğini yeryüzündeki bu nemelazımcı, çapsız ve sığ düşüncenin, para ve hırsa endeksli bir yapıya büründüğünü bunu değiştirmenin güç olduğunu düşündü. Gazeteye yazı gönderme günü yazacak o kadar konu var ki? Acaba kaç okur dikkatlice emek verdiği araştırma yaparak yazdığı yazıları okuyordu? Onu tanıyan bilen yöneticiler köşe yazılarını dikkatlice okuyor hatta yazılarından faydalanma pozisyonlarının olduğunu biliyordu. Her zamanki gibi bilgisayarının başına geçti, konular ülke gerçeğinden bahisle o kadar çoktu ki. Yazı masasındaki notlara baktı, dışarıda yağmur yağıyordu, toprağın yağmura ihtiyacı vardı, uzmanlar iklim değişikliğinden ötürü doğanın, yeryüzünün alarm verdiğini kaybedilecek bir gün bile olmadığını tedbir alınması gerektiğini dünya insanı ile paylaşıp duruyorlardı. Sonra yüzyılda bir yaşanan 2 yıl süren bunu okurla paylaşan Pandemiyi düşündü, dünyanın yenileneceğini insanoğlunun kendisini sorgulayacağını düşündü ama yanılmıştı, Adem ile Havva'dan Habil ile Kabil den bu yana Nefs olayının her ne olursa olsun devam ettiğini bunun insanın yok oluşuna kıyamete kadar devam edeceğini düşündü. Pandemi ruh halimizi çok etkiledi, olağanüstü günlerden geçtik, ne zaman bitecek diye kanıksamış bir şekilde her gün TV'de entübe ve ölü sayılarını izledik, ama nafile sonrasında batı cephesinde değişen bir şey yok diye hayıflandı. Günlerce yazdığı depremi hatırladı sonra, yitirilen canları, tedbirsizlik emarelerini, ders alınmayan olsun bakarız yaklaşımlarını, umarsız bakış açısını, kentlerin yok oluşunu, iç göçün nasıl bir mekanizmaya demografik yapıları nasıl etkiler diye kenti yönetenlerin toplantı üstüne toplantı yaptığını düşündü. Sonra bizleri yönetenlerin depremin maliyetinin 104 milyar doları aşacağının anlaşıldığını ifadelerini ve yaklaşan milletvekili genel seçimini düşündü. Her şey, ülke gündemi o kadar çabuk değişiyordu ki yetişmek imkansızdı. Bu zor günlerde çadırlarda yaşayan depremzede insanlar okul yeme içme konuları gerçekten çok zor bir süreç. Ülke olarak 10 bölgeye verilen destek çaba çalışmalar bunlar tek yürek olunması anlamında elbette çok kıymetli. Ama hep bir şeyler eksik gibi, hayatın anlamını yitiren pek çok olgu ile karşı karşıyayız diye hayıflandı. Yaşam bu kadar zor, acımasız ve adaletsizlik ile iç içe olmamalı diyen iç sesini dinledi. Seçimler çok önemi büyük bir genel seçim hükumet sisteminin muhalefet tarafından sorgulandığı eleştirildiği bir süreçte depremin etkilediği değişik illere giden 3 milyon insanın yerinden yurdundan olduğu seçimi değil yaşamayı düşünen insanları onların ihtiyaç piramitlerini düşündü, seçim mi geçim mi diye kendi kendine sordu. Etin her hafta değişen fiyatlarını 150 ila 220 TL olan, şimdilerde hayvanlara bulaşan şap hastalığının konuşulduğu eti hangi orta gelir grubu ailenin yiyebileceğini, bir ramazan pidesinin 10 TL olduğunu,100 TL'den aşağı peynir olmadığını pastırmanın 700 TL olduğu gerçeğini hatırladı. Oysa ramazan ayı mübarek ayı tinsel değerlerin doruğa çıkması gereken kutsal bir itikat süreci, ama dedim ya her şey değişti değişiyor diye bütün bu hususları köşesinde yazmaya karar verdi. Bir taraftan pandemi, bir taraftan ekonomik sıkıntılar, adaletsizlikler, deprem felaketi diğer taraftan manevi günlere erişmek için şükrettiğimiz değişik bir ruh hali, günlük yaşam mücadelesi, deprem değil binalar öldürür gerçeğini kabul etmeyen yetkin insanlar, paylaşmayı onun erdemini bilmeyen yığınlar yoksulluk acizlik ve sözlerin bittiği anlar. Düşündü yazmak kifayet etmese de yetkilileri uyarmak eleştirmek farkındalıklara dikkat çekmek mühim diye belirtmek gerek diye düşündü. Ramazan'ın ilk günleri, karınca kararınca insanlar maneviyatı yaşıyorlar dedi kendi kendine oruç tutanlara karşı saygı göstermek oruç tutmayana saygı göstermek laik bir ülkenin hele cumhuriyetin kuruluşunun 100.kurtuluş yıldönümü olan 2023 yılında çok önemli bunun kıymetini bilelim diye yazmaya karar verdi. 30 bin gün bile olmayan, yiyecek ve içecek ürünler yüzünden kanser vakalarının arttığı silah endüstrisine 2,5 trilyon dolar harcanmasına, doğanın intikam almasına 800 milyon obez, 1 milyar insanın açlık ile mücadele etmesine karşı olmazsak manevi günlerin hayatın anlamının ne olduğunu anlayamayız diye yazısını bitirdi. Pencereyi açtı çayından bir yudum aldı, dışarıda yağmur yağıyordu, durakta insanlar otobüs beklemeye, biraz ötede çocuklar kağıt toplamaya kadınlar balkonda çamaşır asmaya devam ediyordu. İşte mart ayı da bitiyor, aç biçare insanlar yaşam mücadelesi veren yığınlar bohem hayatı umarsızca yaşayan diğer umarsız, gamsız insanlar. Dünya dönmeye, dışarıda yağmur yağmaya devam ediyordu.