Kentler artık yalnız kendi sınırlarına değil, birbirleriyle kurdukları ilişkilerle de büyüyorlar.

Mersin Ticaret ve Sanayi Odası’nın son dönemde başlattığı bölgesel ziyaretler tam da bu anlayışın bir ürünü.

Malatya, Elazığ ve Tunceli’yle kurulan bu köprü, yalnızca ticari bir temas değil; aynı zamanda dayanışma, güven ve sürdürülebilir kalkınma çağrısı.

Malatya, Mersin’in deprem sonrası gösterdiği desteği unutmadı. Bu teşekkür, aslında kentler arası kardeşliğin nasıl kalıcı bir değere dönüşebileceğinin de göstergesi.

Elazığ’da ise konu ekonomiden çok daha fazlasıydı: Tarım, hayvancılık, iklim değişikliği…

Elazığ’ın iklimi Çukurova’ya benzemeye başlarken, bu değişim hem risk hem fırsat doğuruyor. Tarımın geleceği, dayanışma kadar bilginin paylaşımına da bağlı.

“Gezegenimiz zenginliklerle dolu ama biz bunu paylaşamıyoruz. Bir avuç insan doğayı ve emeği sömürüyor.”

Bu cümle, ticaretin yalnızca kazanç değil adalet meselesi olduğunu hatırlatıyor.

Gerçek kalkınma, emeğin ve doğanın sömürülmediği, şehirlerin birbirine omuz verdiği bir düzende mümkün.

Mersin’den yükselen bu kardeşlik çağrısı, yalnız ticaretin değil, insanlığın ortak geleceğine dair de güçlü bir mesaj taşıyor.

Ve bu mesaj, son durak olan Tunceli’de yankı buldu.

Tunceli Ticaret ve Sanayi Odası, Mersin heyetini karanfillerle karşılarken, artık yeni bir döneme girdiklerini vurguladı:

“Terörsüz Türkiye sürecinin ardından bakir topraklarımız organik tarım, eko turizm ve hayvancılık için büyük fırsatlar sunuyor. İnsanımıza iş ve aş sağlarsak süreç kalıcı olur.”

Tunceli, ağır sanayi değil; doğayla dost, butik tesislerle gelişen bir ekonomi istiyor.

“Bölgenin bakir yapısı bozulmadan, butik tesislerle turizm güçlenmeli.”

Gerçekten de Tunceli, yalnız bir şehir değil; doğanın nefes aldığı bir coğrafya.

Munzur Çayı boyunca kilometrelerce uzanan vadiler, özgürce dolaşan yaban geyikleri, yemyeşil dağların arasında akan buz gibi sular…

Bu topraklar bir doğa harikası ve kesinlikle koruma altında kalmalı.

Tunceli’ye gidip gören herkes, buraya ağır sanayinin değil; sessizliğin, doğallığın ve sürdürülebilir yaşamın yakıştığını anlayacaktır.

Munzur’un suyunda, toprağında ve insanında bir denge var. İşte o denge, ekonomik büyümenin de en temiz formülünü bize fısıldıyor.

Doğayı koruyarak kalkınmak artık yalnız Tunceli’nin değil, tüm Türkiye’nin meselesi.

Bir kentin büyümesi, komşusuna da değer kattığında anlam kazanır.

Mersin’in bu ziyaretlerle attığı adım, sadece ticaret değil; paylaşım kültürünü ve vicdanı yeniden hatırlatan bir hareket.

Anadolu’nun dağlarından denizine uzanan bu dayanışma hattı, geleceğin en güçlü sermayesini oluşturuyor: Birlikte üretmek, birlikte yaşamak.