Bu topraklar, bu kıyılar hepimizin. O ormanlar, sadece ağaç değil; kuşun yuvası, suyun filtresi, havanın nefesi. Ama biz, yeşile düşman gibi davranıyoruz. Ağaçları beton kulelerle değiştiriyor, denizin mavisini inşaat çamuruna boğuyoruz. Sözde kalkınma için, aslında kısa vadeli kazançlar için doğayı hoyratça tüketiyoruz.
Oysa dünya başka çözümler arıyor. Dubai, çölün ortasında suni adalar, yapay kentler inşa ediyor. Eğer ille de yeni yatırımlar yapmak, büyük projeler üretmek istiyorsanız, doğayı talan etmeden, verimsiz topraklarda bunu gerçekleştirebilirsiniz.
Ama denizi, ormanı, dağları ve doğanın bize sunduğu o paha biçilmez güzellikleri artık rahat bırakın. Onlara ihtiyacımız var.
Bugün kıyıdaki bir zeytin ağacı yok sayılırsa, yarın çocuklarımız gölgelenebilecekleri bir ağaç bulamayacak. Şehirlerimizi yutan betonun kıyılara ulaşmasına seyirci kalırsak, o çok övünülen turizm de anlamsızlaşacak. Çünkü turistin geldiği şey doğa, nefes, huzur… Peki biz ne sunacağız? AVM’ler ve otoparklar mı?
Gelecek nesillerin de bu güzelliklere hakkı olduğunu hatırlamak zorundayız. Denizi, ormanı, kuşu, çiçeği sadece bugünün değil, yarının da mirası olarak korumalıyız.
Çünkü doğa, bir kez gitti mi geri gelmez.
Ve unutmayalım:
Doğayla bu kadar oynamanın bedelini eninde sonunda insanlık ödeyecek.