Farkında mısınız? Yılın yarısı bitti bile. Ocak ayının o şatafatlı, büyük umutlarla dolu başlangıcı çoktan geride kaldı. Şimdi Temmuz’dayız. Daha sakin ve belki biraz da yorgun bir dönemeçteyiz. Ve çoğumuzun zihni, yavaşlamış bir internet tarayıcısı gibi: onlarca sekme açık, hangisinin müziği nereden geliyor belli değil ve bilgisayar donup kalmış.

O hissi biliyorsunuz, değil mi? Sabah gözünüzü açıyorsunuz ve zihninizdeki “yapılacaklar” korosu başlıyor. O kitabı artık okumalısın diyor bir ses. Hayır önce finansal okuryazarlık podcastini dinle diyor diğeri. Tam o anda, egzersiz yapmazsan bu iş olmaz diye bir bildirim düşüyor aklınıza. Mutfakta durup kendinize bir kahve mi yapsanız yoksa sağlıklı yaşam adına bir bardak su mu içseniz diye düşünürken beş dakika geçiyor.

Yapılacak, yapılabilecek, yapılması gereken o kadar çok şey var ki... Sonunda ne mi oluyor? Hiçbir şey… Telefonu elimize alıp amaçsızca sosyal medyada geziniyoruz. Çünkü yüzlerce anlamlı seçenek arasında boğulurken, zihnimiz en anlamsız ama en kolay olanına kaçıyor.

En kötüsü ne, biliyor musunuz? Eskiden keyif aldığımız şeyler bile birer göreve dönüştü. Kitap okumak, ruhu dinlendiren bir eylemken, “yılda 50 kitap” hedefini tutturma yarışına; müzik dinlemek, yeni şeyler keşfetme projesine; bahçedeki iki çiçeği sulamak bile bir “mindfulness” projesine evrildi. Her anımızı “verimli” kılma baskısı, hayatın kendisini yaşamamıza engel oluyor.

İşte bu yüzden, 1 Temmuz bizim için yeni/eskiye dönüş olabilir. Ama bu sefer listemize yeni ve parlak hedefler eklemek için değil. Tam tersine, eksiltmek için.

Gelin, yılın ikinci yarısı için kendimize tek bir söz verelim: Her ay, sadece tek bir sekmeyi açık bırakacağız.

Onlarca kitaba başlamak yerine, sadece bir tane seçip onun keyfini çıkaralım. On farklı alanda kendimizi geliştirmeye çalışmak yerine, sadece bir tanesine merakla ve beklentisizce yönelelim. Kendimize her şeyi yapabilme potansiyelinin ağırlığını değil, tek bir şeyi iyi yapmanın hafifliğini hediye edelim.

Defterin yarısı boş ve bunu bir eksikliğe değil, bir fırsata dönüştürelim. Önümüzdeki altı ayı, “yapılması gerekenlerin” stresiyle değil, yapmayı seçtiklerimizin huzuruyla doldurma fırsatı.

Hadi, şimdi derin bir nefes alalım ve zihnimizdeki o en yorucu sekmelerden birini kapatalım. Bakın dünya nasıl da hafifledi. Gerçek kendimizle yeniden tanışmanın keyfini çıkaralım.