İtiraf etmek zor olsa da hayatımız boyunca "Ben asla yapmam!" diyemeyeceğimiz konulardan biridir dedikodu. Araştırmalar, gün içerisinde ortalama bir insanın yaklaşık dedikodu yaptığını gösteriyor. Psikologlar ve sosyologlar, dedikoduyu abartılmadıkça duygusal sağaltım ve sosyalleşme aracı olarak görüyor. Aman kimse duymasın, gıybet etmek gibi olmasın da olanları duydun mu?" gibi cümlelerle başlayıp ortak tanıdıkların çekiştirildiği bir eylemdir dedikodu. Dertleşme, paylaşma, iç dökme, onaylanma, rahatlama gibi duygularla başlayıp giderek kırgınlıklara, merak ve kıskançlıklara dönüşüverir. Ahlaki açıdan ele aldığımızda kalbin bir hastalığı olarak karşımıza çıkan bu eylem sosyal ve psikolojik açıdan varlığı inkar edilemez bir olgu olarak hayatımızda yer bulur. Bu yüzden olsa gerek günlük hayatımızda en çelişkili bir şekilde sergilediğimiz davranışlardan biridir.
Kendimiz dedikodu yaptığımızda yapılan konuşmanın dedikodu olduğunu inkar ederken bizim hakkımızda konuşulduğunda bu konuşmayı dedikodu olarak ifade etmek yaşadığımız çelişkinin ve kendimizi temize çıkarma çabasının bir sonucudur. İnsanları arkasından çekiştirmek, yüzlerine karşı kaş göz hareketleri yaparak alaya almak ve bu davranışları çok kez tekrarlayarak alışkanlık haline getirmektir dedikodu. İnsan onurunu zedeleyen, toplumda dargınlık ve düşmanlıklara yol açan her türlü kötü zan, alay ve dedikodu da net bir şekilde yasaklanmıştır. Söylemesi kolay telafisi zor! Konuşmaların içinde yer alan dedikodular adeta bir virüs gibidir. Çok hızlı bir şekilde yayıldığı için de sadece özür dilemekle telafi edilmesi mümkün değildir.
Dedikodu hakkında anlatılan şu örnek bu konuyu çok net ortaya koyar:
Hikayeye göre bir kadın komşuları hakkında dedikodu yapar. Birkaç gün içinde bu dedikoduyu köy içinde duymayan kalmaz. Dedikodunun kurbanı, bu olaydan derinden etkilenir, incinir. Kadın da bir müddet sonra pişmanlık duyar ve yaşadığı üzüntü karşısında hatasını tamir etmek için bir bilgeye gider. Bilge ona bir tavsiyede bulunur: "Pazara git, tavuk al ve onu kestir. Eve dönerken tüylerini yol ve yol boyunca yere at!" Nasihatin garipliğine şaşıran kadın yine de söyleneni yapar. Ertesi gün bilge tekrar bir tavsiyede bulunur: "Şimdi git ve dün attığın bütün o tüyleri topla ve bana getir!" Kadın aynı yolu izler ama umutsuzluk ve korku içinde fark eder ki rüzgar bütün tüyleri uçurup götürmüş. Saatler süren arama sonunda sadece birkaç tüyle geri döner. "Görüyorsun..." der, yaşlı bilge. "Onları yere atmak mümkün ama geri toplamak imkansız. Dedikodu da işte böyle. Yapmak ne kadar kolay olsa da hatayı telafi etmek o kadar zor!" Sevgiyle Kalın. Esenlikte Yaşayın. Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar