Aslında; gazetedeki köşemde çiçekten, böcekten söz eder, fasulyenin faydalarını anlatır, suya, sabuna dokunmayan yazılar biçimselliğinde yazılarımı yazabilirdim. Ama bendeniz yazın insanı olduktan sonra bu hiç öyle olmadı. Göçün nedenlerini ve kentin geçmişini, potansiyelini okuyan naçizane bilen bir birey olarak; 31 yıldır köşe yazılarımda Mersinimiz hep daha iyi nasıl oluru, zenginleşmeyi, hemşehri derneklerini, demokrasi kültürünün nasıl geliştirilebileceğini, haksızlıklarla, çıkar ilişkileri ve yolsuzluklarla mücadele, kent kültürü, aidiyet duygusu, Mersinlilik bilinci, sanatın, edebiyatın bütüncül katkılarını, geçmişe özlem duygularımız bağlamında kültürel mirasımız olan Eski Mersin'i yaşatmak vb. gibi yazılarım;29 yıldır da milletvekili aday adayları ve sonrasında adaylarına, belediye başkan aday adaylarına ve elbette adaylara TV de,, yayınlarda çoğu zaman 85 ticari tarımsal ürünü katma değerli ürünlere dönüştürmeyi neden beceremediğimizi, turizm bilinci bütünselliğinde turizm rotalarını, bu manada Mersin'e tıpkı Gaziantep Kapadokya, Alanya gibi şehirler anlamında Günübirlik de olsa turist niçin gelmiyor? sorusunu programlarımda ve hayatım boyunca mütemadiyen sorup durdum. Dedim ya dostlar; suya sabuna dokunmaz, lay lay lom yazılar yazar söylemler de bulunurdum. Herkesin sevdiği bir kişi olur! belki de hayatımı daha müreffeh bir şekilde, refah içerisinde idame ettirebilirdim. Ama ben o yolu seçmedim; doğduğum, büyüdüğüm, ekmeğimi kazandığım kent için ne yaparak; hangi taşı taş üstüne koyabiliriz? bu anlamda güç odakları ne yapabilir? kentimizin tarım, turizm, lojistik anlamında kıymetli potansiyellerini daha iyi nasıl kullanabilirizi; filozof, düşünür Sokrates ustanın "sorgulanmayan hayat yaşanmaya değmez" düsturu ile, elbette içsesimle kendime de sorular sorarak, yine kendimi bildim bileli diyebileceğim, bütün bunları zihnim dahil sorgulayıp durdum. Zaman zaman maddi ve manevi kaybettiklerim üzüntülerimde, kırgınlıklarımda oldu, ama varsın olsun çocuklarıma, torunlarıma iyi bir miras bırakmak adına naçizane tarihe not düştük, algı oluşturduk bu da bana yeter. Hep yazıyorum, çiziyorum doğrudur yazın insanı olmak, hakikat gazeteciliği, fikri takip konuları benim için kıymetli; sizler bize destek olduğunuz müddetçe yazmaya, çizmeye TV programlarında bu hususları anlatmaya, Mersin'in geleceğini konuşmaya devam edeceğiz. Geçmişten ders alarak, olmayanları, popülizm yapanları, oportünistleri ve pragmatizmi sorgulayarak hayatımızın geri kalanını yine duyarlılıkla yaşamaya devam edeceğiz. Zira artık bu bizim yaşam biçimimiz. İnanın dostlar bizleri yönetenlerden önerilerimden, fikirlerimden ötürü "övgü" ya da "takdir" beklemiyorum bunu içselleştiren, yapan, uygulayan yöneticiler olsun, eleştirilerimizi dikkate alsınlar, marifet iltifata tabidir yaklaşımı ile yaklaşır, aksine ben/biz onları güzel sözler ve yapıcı eleştirilerle överek yolumuza devam ederiz. Hep söyledim, anlattım köşe yazıları yazdım un, yağ, şeker olan ama on yıllardır helva yapmayı beceremediğimiz Mersin'de bütün bu zenginliklerin mesut ve bahtiyar yaşamımızın olabilirliğinin alt yapısı var. Gayemiz uyuyan devi uyandırmak. Önerilerimizle, eleştirilerimizle yazıp, çizerek TV programlarımda bunları yaptırabilecek gücümüz, kuvvetimiz var çok şükür. Önemli olan bunları hayata geçirecek, aidiyet duygusu gelişmiş, Odalar, Sivil toplum kuruluşları, idari bürokratlar ve siyasi olarak seçilen yöneticiler kentin değerlerine, kültürel mirasına, insanımıza sahip çıksın, değerlerimizi su yüzüne çıkarsınlar. Yine bu bağlamda her zaman yaptığım gibi birkaç önerimi yazarak kentin geleceği ile ilintili tarihe not düşecek düşüncelerimi açık, net ve analitik olarak sizlerle paylaşmak istiyorum. İzledim, oradaydım, Şinasi Develi Kent ödülünün 3'sü ressam Nazife Bilgin Hazar hanımefendiye verildi; bir kent aydını olan Nazife hanımı tebrik ediyorum, orada çok kıymetli konuşmalar yapıldı, Büyükşehir Belediyesi başkan vekili sayın Kış Yumuktepe başta olmak üzere 57 arkeolojik değerin restorasyonunu yaptıklarını ifade etti. İş insanı sayın Selami Gedikte bir konuşma yaptı, bana göre çok kıymetli bir konuşmaydı. Konuşmasının bir bölümünde Çamlıbel de 1946 yılında kadınlı, erkekli tenis oynandığını belirtti. O günlerde kent kültürünü geliştiren bu insanların torunları olarak şimdi bizler göç ile adil olmayan gelir dağılımı ve Mersinlilik bilincinin gelişmemesi, kente dair potansiyelleri zenginliği değerlendiren mekanizmalar kuramadığımızdan dem vurup hayıflanıp duruyoruz. Bütün bunları aşmak için birkaç şey yapmak gerekiyor. Onları yazmak önümüzdeki salı günkü köşeme kalsın, ama şu kadarını yazayım. 10 milyon turist gelen Antalya'da Tanıtım vakfı var; ama yabancı turist sayısı 100 bin bile olmayan Mersin'in Bilim- Kültür-Sanat-Tanıtım vakfı hala yok.! Ey MTSO bu konuda ne dersin? Sonraki yazımda detay yazarım bizleri yönetenlere birkaç öneri daha sunayım; aidiyet duygusu gelişsin, kent kültürü, kentli olma bilinci artsın deyip duruyoruz ya yapılabilir oranı çok yüksek düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. O da şu Büyükşehir Belediyesi Kent Orkestrası 15 günde bir Atatürk parkı içerisinde, balıkçı barınağı olan meydanda repertuarında Mersin türküleri de olan konser/ler vermeli. Bir de 50 mahallenin göç ile oluştuğundan hareketle her ay anne ve çocuklarını bazı Büyükşehir Belediye otobüsleri ile kent merkezinde Atatürk Evi, Deniz müzesi, Arkeoloji müzesinde kenti, tarihi yerleri, denizi anlatan anlatımlarla geziler düzenlemeli. Ve benim ölmeden önce görmek istediğim Bellek, Kent müzesi ve LİMON Müzesini hayata geçirmeli. Büyükşehir Belediyesi. Bakın şimdilerde bunlar yapılsın, iddia ediyorum; 10 yıl sonra çok daha farklı, zengin bir Mersin'de yaşarız.