Kısa olsun, uzun olsun, hayatı insana yakışır biçimde yoğunlaştırmaktır muradımız. Bunun yanı sıra uzun yaşadıkça bizden kopmaya başlayan bedenimiz de başımıza dertler sarar. İhtiyarladıkça gözümüzün ferinin kaçması, cinsel ve fizik gücümüzün azalması, damarlarımızın sertleşmesi, organların zayıflaması bir şey değil. Kafamızın yeteneklerinde de kısırlaşma belirtileri başlar.
İşte önemli olanı budur. İnsan yaşlandıkça ister istemez gençlerle bir çatışmaya düşüyor. Kim kurtarabilmiş kendisini zaman denen canavarın elinden. En bilinmez karanlıklarda tuzak kurarak ağına düşürür insanı bu canavar... Devrimciliğin büyük yasalarına Tanrısal bir güçle bağdaşmış kafalar bile yaşlandıkça yaprakları solmuş bir sonbahar ağacının hüzünlü görünüşünü yansıtıyorlar. Elli yıl önceki Türkiye'nin yıkılmışlığı üstüne gençlik anılarını kurmuş olan bazı kalemler bugün aramızdadır
Yaşamak Güzel Şeydir, Ama Nasıl Yaşamak Yaşamak güzel şey hiç kuşkusuz... Güneş, gökyüzü, toprak, deniz, ağaçlar, buğday tarlası, sardunyalar, çocuklar ve tümüyle evren kuşatmış dört bir yanımızı... Bu evrende soluk almak, soluk vermek, düşünmek, yürümek, koşmak, arkadaşlık etmek, sevmek, bir fincan köpüklü kahveden bir yudum almak, bir sigaradan bir nefes çekmek, şiir okumak, saksıdaki çiçeklere su vermek güzel şey. Avuç içinde başparmağın dibinden el ayasına doğru kaydığınızda ilk gördüğünüz eğri çizgi, yaşam çizgisi... Derler ki, bu çizginin uzunluğu, belirginliği, kesinliğidir ömür boyunu belirten... Kimisinde avuç içinde kaybolur, yaşam çizgisi; kimisinde Avucunun içine bakıp avunabilir insan, yaşam çizgisi uzunsa: Ne mutluyum ki şu güzel dünyada çok yaşayacağım. Ancak bu kadarla da bitmez iş... Uzun yaşayıp da anlamsız yaşantılarla takvim yapraklarını koparmak ne değer taşır. Yaşamak, ama insanca yaşamak, bağımsız, özgür, onurla yaşamak gerekir.
Elli yıl önce rıhtımlarımız bizim değildi, trenlerimiz bizim elimizde değildi. Çanakkale'den İstanbul'a İtalyan vapurlarıyla gelirdik. Çok şükür şimdi hepsi bizim. Uçaklarımızı biIe Türk pilotları kullanıyor. Elli yıl önceki gençlik anılarına bakıp bugünden iyimserlik ve iyimserlikten de tutuculuk çıkarmaya çalışmak, ihtiyarlamış, hatta kocamış bir kafanın mantığı değil de nedir.Ama bugün yirmi yaşında, otuz yaşında, kırk yaşında, elli yaşındakilere anlatamazsınız bu mutluluğu...Elli yıl süresinde dünya çok değişti. Uçak katıştı insan hayatına... Yeni gelen kuşakların dolaştığı eski eserler müzesinin tozlu bir köşesindeki yazar mumyası gibidir. Yaşamak güzel şeydir kuşkusuz... ama gelişen dünyaya ayak uydurarak yaşamak... Rezil olmadan yaşamak... Kafa yeteneğini kaybetmeden yaşamak... Sevgiyle Kalın. Esenlikte Yaşayın. Mustafa Mızrak / Gazeteci / Yazar