Yaz Geldi, Sinekler de Öyle…

Mersin’e yaz bir başka gelir. Denizin üstüne çöken o turunçgil kokusu, gölgede içilen demli çayın keyfi, akşamüstü sahil yürüyüşlerinde yüzümüze çarpan hafif meltem…

Tam “hayat güzel be” diyecekken, bir ses huzurumuzu bozuyor: vıızzzz!

Evet, bildiniz: Sinekler. Küçücük gövdelerine rağmen gece uykusunu haram eden, balkonu bize dar eden, sabrı taşıran o meşhur yaz misafirleri. Öyle bir misafir ki, gitmiyor. Gitmediği gibi çoğalıyor da.

Mersin’in sıcağı ve nemi, bize eziyet, sineğe ziyafet. Sulama kanalları, su birikintileri, ihmal edilmiş bahçeler... Hepsi sinekler için açık büfe tatil köyü gibi. Yazın gelişine biz nasıl seviniyorsak, sinekler de öyle bir sevinçle kanat çırpıyor belli ki.

İşin garibi, bu sinek meselesi artık bizim için bir yaz klasiği oldu. Hani “yazlık sinema”, “karpuz-peynir”, “gece sahil turu” falan derken, listeye “sinekle cebelleşmek” maddesi de eklendi çoktan.

Elbette belediyeler ilaçlama yapıyor, emek veriyor. Ama yeter mi? Yetmiyor. Çünkü sinekle savaş sadece belediyenin işi değil. Hepimizin meselesi bu. Her apartmanın bodrumunda unutulmuş o yarım bidon su, bahçede ters dönmüş çiçek altlığı, balkon köşesinde duran boş yoğurt kabı… İşte onlar sineğin bebek odası!

İlaç sıkmakla mesele çözülmüyor. Bu iş temizlikle, bilinçle, yıl boyu süren bir dikkatle olur. Şehir planlamasından kişisel alışkanlıklara, çöp toplama saatlerinden yağmur suyu tahliyesine kadar geniş bir zincir bu. Bir halkası koptu mu, sinekler giriveriyor aradan.

Ama kabul edelim, bu sinek mücadelesinin trajikomik tarafları da yok değil. Gece üçte sineğin vızıltısıyla uyanıp, elinde elektrikli raketle salonu adeta karate filmine çeviren Mersinli vatandaş manzarası artık sıradanlaştı. Spreyle hem sineği kovalayıp hem de kendi nefesini tutanlar mı dersin, tavanla dakikalarca göz teması kuran uykusuz kahramanlar mı…

Bu yaz başka olsun istiyoruz. Güneşin, denizin, serin akşamların keyfini sineklerle bölüşmek zorunda değiliz. Belediyeler görevini eksiksiz yapsın, biz de evimizin, sokağımızın sorumluluğunu alalım.

Belki bu defa, sabaha deniz esintisiyle değil de sinek vızıltısıyla uyanmadığımız bir yaz yaşarız. Ne dersiniz?