Bir süredir kendimi “Of, yaşamak ne zor…” derken buluyorum. Sonra da gülüyorum. Çünkü yaşamanın kendisi değil zor olan; kaliteli yaşamak zor. Sanki artık sıradan bir gün bile performans istiyor.

Geçen gün kendimi “dilin doğru pozisyonu nasıl olmalı” videosu ararken buldum.
Meğer dilin bile bir duruşu varmış.
Nefesi, çeneyi hatta zihnin sakinliğini etkiliyormuş.
Demek ki yetmiyormuş, bir de dilimizi eğitmemiz gerekiyormuş.

Her şeyin “doğru yolu” var artık.
Doğru nefes almak, doğru uyumak, doğru su içmek, doğru oturmak…
Hayatta kalmıyoruz adeta sürekli “güncelleme” kovalıyoruz.
Bir davranışı yapmadan önce neredeyse YouTube’a veya yapay zekaya danışacak hâle geldik.

Ve ister istemez insan düşünüyor:
Yaşam dediğimiz şey gerçekten bu kadar talimatla mı ilerlemeli?

Basit bir yürüyüş bile artık “mindful step”, su içmek “hydration goal”, oturmak “postür farkındalığı” …
Kulağa modern geliyor ama spontane olan, kendiliğinden gelişen o küçük özgürlükler sessizce kayboluyor.

Kaliteli yaşam tabii ki güzel bir şey.
Kim “kendine iyi bakmak” istemez?
Ama farkında olmadan kendimize bir performans alanı kuruyoruz.
Adımlar sayılıyor, nefes ritmi takip ediliyor, zihnin dinlenme hâli bile ölçülüyor.
Sanki iyi yaşamak; sürekli bir şeyleri düzeltmek, düzenlemek, optimize etmekmiş gibi.

Oysa bazen insan yanlış oturmak ister.
Su içmeyi unutarak dolaşmak, bir günü plansız yaşamak, kendiliğinden yapılan bir hareketin rahatlığını hissetmek…

Modern dünyanın arada unutturduğu küçük bir gerçek:
İyi yaşam mükemmel bir teknik değil.
Bazen sadece akışına bıraktığın ve bir şeyleri düzeltme çabanın olmadığı o küçük hâl.