İnsanın kendine dışarıdan baktığı o anlar vardır; bir yabancı gibi… Bu hafta biraz öyle bakmaya ne dersiniz?
Çevremizdekilerden gelen küçük bir yorum bile zihnimizde büyük bir sorgu başlatabilir. “Acaba başka biri olsaydım nasıl olurdu?” deriz kendi kendimize. Bir anlığına hayatımıza dışarıdan, bir film izler gibi bakarız. Seçimlerimizi, tepkilerimizi, alışkanlıklarımızı… Sanki sahnedeki oyuncu biz değilmişiz gibi izleriz. Belki başka bir şehirde doğsaydık, başka bir ses tonuyla konuşsaydık, aynı olaylara başka bir gözle baksaydık yine aynı kişi olur muyduk?
Karakterimiz sandığımız kadar sabit değil. Alışkanlıklarımız, düşünce biçimlerimiz, tekrarladığımız küçük davranışlar... hepsi zamanla bizi yontar. Bilimin söylediğine göre insan kendi tekrarlarının içinde şekilleniyor. Her sabah benzer düşüncelerle uyanmak, aynı tepkileri vermek, aynı korkularla hareket etmek... Farkında olmadan kendimizi bir döngünün içine yerleştiriyoruz. Ve bir süre sonra o döngü “ben” oluyor.
Bazen de hayat sessizce devreye girer. Tıpkı telefonlarımızdaki uygulamaların kendini güncellemesi gibi, biz de farkında olmadan yenileniriz. Bazen bir kayıp, bazen bir cümle veya sıradan bir sabah... herhangi biri içimizde bir tuşu harekete geçirir. Yeni bir sürüm yüklenir. Tepkilerimiz değişir, bazı sessizliklerin anlamı farklılaşır. Aynı cümleye artık aynı şekilde inanmamaya başlarız. Bu görünmeyen bir güncellemedir.
Ne var ki her güncelleme biraz kayıptır da. Çünkü yenilenmek, eski hâlini terk etmektir. İnsanın geçmişiyle arasındaki bağ incelir, bazı alışkanlıklar ömrünü tamamlar. Ve bu süreç biraz sancılı olabilir. Değişim dediğimiz şey, küçük vedalar zinciridir. Ama eski bilgisayarlarımızdan da bildiğimiz gibi, donan her sistem çöker. Yenilenmek, hayatta kalmanın en insani hâlidir.
Yaşam serüvenine baktığımızda belki de “başka biri olsaydım” sorusunun cevabı sandığımız kadar uzak değildir. Çünkü, her farkındalıkta biraz değişiyor, her dönemeçte biraz başkalaşıyoruz.
Belki de insan, ömrü boyunca aynı bedende birden fazla hayat yaşıyordur...