Mersin, son on yılda beklenenin çok üzerinde bir nüfus artışı yaşadı. Bu artış yalnızca kent planlamasının değil, şehrin altyapı ve ulaşım sistemlerinin de tahminlerinin ötesindeydi. Ülkemizde ve çevre coğrafyalarda yaşanan savaşlar, doğal afetler, ekonomik daralmalar; insanların daha güvenli, sıcak iklimli kentlere yönelmesine neden oldu. Bu göçün en belirgin duraklarından biri de Mersin oldu. Ancak kent, bu ani ve plansız büyümeye hazır değildi.

Demografik yapının değişimi bir yana, Mersin fiziksel olarak da bu yükü taşıyamıyor. Kent içi yollar, artan nüfusun ve buna paralel olarak çoğalan araç sayısının baskısı altında eziliyor. Ne var ki, asıl sorun ulaşımda değil; bu nüfus artışının inşaat sektörü üzerindeki etkisinde.

Artan talep, kent merkezindeki arsa değerlerini yükseltti ve inşaat sektörü için iştah kabartan bir zemin oluşturdu. Ne yazık ki bu durum, çok katlı yapılaşmaların, plansız dönüşümlerin ve yükselen emsal oranlarının önünü açtı. Neredeyse nefes alacak alan bırakmadan yükselen yapılar, Mersin’in siluetini değiştirmekle kalmadı, yaşam kalitesini de tehdit eder hale geldi.

Sorun yalnızca estetik değil; altyapı yetersiz, otoparklar eksik, sosyal donatı alanları ya yok ya da ihmal edilmiş durumda. Bu yapılar yalnızca bugünü değil, geleceği de ipotek altına alıyor. Çünkü yüksek yapılaşma bir logo meselesi değil, uzun yıllar o kentin kaderini belirleyecek bir tercihtir.

Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen bu yoğunluk artırıcı uygulamalar, bilimsel temelden yoksun şekilde sürdürülürse, Mersin’i telafisi güç bir noktaya taşır. Ulaşımdan yeşil alana, altyapıdan sosyolojik dengelere kadar her alanda ciddi bozulmalarla karşı karşıya kalırız.

Bu sebeple çağrımız nettir:

Bu mesele teknik bir meseledir. Kentsel planlama, şehircilik, mimarlık ve ulaştırma mühendisliği gibi disiplinler bir araya gelmeli, meslek odalarının görüşleri alınmalı, veriye dayalı karar süreçleri oluşturulmalıdır.

Nüfus projeksiyonları, trafik sayımları, emsal artışlarının etkileri, altyapı kapasite analizleri gibi bilimsel veriler ışığında, ortak akılla planlanmış bir şehir mümkündür.

Aksi halde, kısa vadeli çıkarlar uğruna alınan plansız kararlar, Mersin’in geleceğini gölgelemeye devam edecek.

Şehre ihanet; sadece yeşil alanı betonla kaplamak değil, aynı zamanda bilimi ve ortak aklı göz ardı etmektir.