Bütün dünyada kentler, artan nüfus yoğunluğu ile plansız ve denetimsiz yapılaşma sonucunda özellikle doğal olayların afete dönüşmesi açısından giderek en fazla risk taşıyan alanlar haline gelmiştir. Bu nedenle risk oluşturan tehlikelerin önceden belirlenerek afete duyarlı bir planlama çalışmasının yapılması kentin sadece fiziksel değil; sosyal ve ekonomik risk faktörlerini de azaltacağından büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle özellikle kentlerin yapılanma sürecinde bu riskin azaltılmasında afete duyarlı planlama yaklaşımı öne çıkmaktadır. Bir kentin planlanmasında depremsellik durumu ve jeolojik veriler önemli bir yer tutmaktadır. Her ne kadar planlama süreci ve kentlerin oluşumu yeryüzünde gerçekleşse de yeraltının jeolojik yapısı ve bu yapının sığ derinliklerde üç boyutta da çok sık değişiminin belirlenmesi önemlidir. Bu değişimin jeofizik (/jeolojik) bilgilerle değerlendirilmesi, yer üstündeki arazi kullanım dağılım biçimini belirleyen temel unsurdur.