Her sabah olduğu gibi zaman ayarlı saat çalmaya başladı.
Sıcak yatağından kalktı,elini yüzünü yıkadı, ocağa çay suyu koydu, gün ağarmaya başlamıştı, temiz hava almak için pencereyi açtı,balkonda sonbaharın yağmur ile bütünleşen toprak kokusunu içine çekti. Teknolojinin her yerde olduğunu, başdöndürücü şekilde geliştiğini düşündü, bilgisayarını açtı,günlük gazetelere
bir göz gezdirdi.
Sonra TV'den hızlıca haber kanallarına ve ekonomi kanallarına baktı,Karadeniz'de bir maden ocağında patlama haberi 41 aileye düşen ateş,ağır yaralılar, yetkililerin açıklamaları, ölümden dönen bir işçinin evet hayatın gerçeği bu sağ kurtuldum ama mecburum yarın kömür çıkartmak için yeniden ocağa inmem gerekiyor, ekmek parası mecburumn demesi .!
Yerin 300 kod aşağısında ekmek için çaba gösteren onlarca,yüzlerce insan..
Daha baba olamadan, yada 15 gün önce baba olan gencecik çocuklar.
Ocakta kaynayan suya 2 kaşık çay attı,sonra çayın demlenmesini bekledi, gazetelerin manşetlerine tekrar baktı,
hemen,hemen hepsi maden kazasından, ihmalden bazı manşetler ise neden Avrupa ülkelerinde böyle büyük kazalar olmuyor başlıkları ile yaşanan dramı özetliyor,giden
canlardan bahsediyordu.
Pamuk ipliğine bağlı bir hayatı yaşamak,ekmek kavgası,ne zor şey diye düşündü,bizim gibi ülkelerde günbegün gündem değişiyor, değişmeli mi gerçek gündem,somut çözümler neden gündemin ana maddesi olmuyor diye düşündü. Coğrafya kaderse neden Hollanda ve İsveç gibi ülkelerin kaderi bizden farklı diye iç geçirdi.
İşe gitme vakti gelmişti, çocukları uyandırdı, onların evrensel bir mesleği olması için her hane de yaşanan zaman ayarlı saati hayat döngüsü içinde her gün kurulan bir saat! ve daim olan yeknesak bir gün yaşanıyordu..
Tek amacı vardı vatana millete faydalı bireyler, evlatlar yetiştirmek.
Ama yeryüzünde o kadar kötü şeyler oluyordu ki. Salgın, açlık, savaşlar.. Ekonomi kanalları;
Resesyondan,bunun dünya ekonomisine getireceği 4 trilyon dolar maliyetten, yoksulluktan, savaşlarin getireceği olumsuzluklardan, keşke savaşa ayrılan bütçeler beklenen resesyon da düşünülerek silahlar için değil de yoksul ülkeler için aç insanlar için ayrılsa...
Güçlü ülkelerin liderleri 3.Dünya savaşını konuşulurken, okula ve işe gidecek o tırnağına zarar gelmesini istemediği çocuklarını, yeryüzünde ki çocukları düşündü.
Haydi çocuklar gün başlıyor aç gitmeyin,
çay demlendi.
Bir garip yeryüzü
bir hazin dünya..
Varoluşundan beri her daim savaş ve yoksulluk yaşayan yeryüzü..
600 milyon obez 1 milyarın üzerinde aç insan..
Adaleti olmayan bir yeryüzü gerçeği.
Yaşadığı ülke de de durum farklı değil, fırsatları değerlendiren, gününü gün eden bir azınlık ve pektabiki
adil gelir dağılımını
fırsat eşitliğini hissedemeyen popilzmi dibine kadar yaşayan milyonlar..
Hastalıklara derman olan parasal güç, ölüm ile yüz yüze gelmek,biçare yaşam öyküleri,nasibi için gece,gündüz çalışan yığınlar. Ademin çocukları Habilin,Kabili öldürdüğü günden bu yana varolan kıskançlık ve egonun getirdiği son durum.
Hep ütopya, hümanizm 30 bin gün bile olmayan yaşam biçiminde yenilecek mi diye
geçirdi usundan.
Çocuklar hazırlanmıştı, çay ve sofrada birkaç parça peynir zeytin.. Yolcu yolunda gerek haydi okula,işinize geç kalmayın diyerek uğurladı evlatlarını..
Sonra maden işçileri haberini yazan,birkaç köşe yazısı daha okudu o haberlerden sonra düşündü,bir hafta çalışmazsam kimse evimize ekmek getirmez diyerek evden,işine
doğru yola çıktı..
Aslında bu zaman ayarlı saat her hanede aynı idi tek farklı olan şey kimi lüks araçları ile işine gidiyordu kimisi de otobüs,metro yada dolmuşla..
Ekonomik kriz lüks araçları olanları, duyarsız yöneticileri pek ırgalamıyordu.
Yaşanan kısırdöngü şuydu, kimi cahil cesareti, köşedönücü felsefeyi benimseyen yada eşraf sayesinde zenginliklere erişen kişiler olurken, kimisi kömür karası işlerde,hastanelerde, masa başında mavi ve beyaz yakalı sabit gelirli, yarınını düşünen,somut gerçekleri gören,bilen zaman ayarlı bireyler olmak durumunda yaşamaya devam ediyorlardı..