Kentler birçok problemin birlikteliğinden oluşan mekanlardır. Kentte bulunan düzenden ziyade farklı oluşumlar ve bu oluşumlardan kaynaklı sorunlar bulunmaktadır. Kent homojenlikten uzak olması sebebiyle bu denli çeşitliliği içerisinde barındırmaktadır. Literatüre baktığımız zaman birçok kent tanımı bulunmaktadır. Ancak kentlerin kaosun ve karmaşıklığın mekanı olması düşüncesi belki de bu tanımlardan uzak kalmaktadır. Kentler genellikle düzen içerisinde işleyen makinelermiş gibi düşünülür. En azından böyle bir varsayımın varlığından bahsedebilirim. Basite indirgenmiş haliyle karanlık tarafının üstünün örtüldüğü, sistematik bir şekilde işleyen düzen. İşte bu kentin tanımına daha yakın bir olgu. Bu kadar karmaşık bir yapı içerisinde ne tür sorunları barındırır? Bu kadar sorunun olduğu yapıda nasıl hala bir düzenden ve sistemden bahsedebiliyoruz? Yoksa bu kadar problemin varlığına alışmış olmamız sebebiyle mi bize normal geliyor?

Kentlerin kaosun ve problemlerin mekanı olduğunu söyledik. Peki nedir bu problemler? Bu kadar kaosa sebep olan ne olmuş olabilir? Çözüm getiremediğimiz birçok sorun aslında varlık sebebini bizden almaktadır. Yani insandan. İnsan, çok eski zamanlardan beri baskınlık kurma içgüdüsü ile yaşamını sürdürmektedir. Gerek diğer insanlara karşı gerek hayvanlara karşı gerekse de doğaya ve yaşam alanına karşı her zaman bir üstün olma gayretine girmiştir. Gerekirse yakıp yıkmıştır, öldürmüştür ancak yine de kendi üstünlüğünü kurmayı başarmıştır. Bunun en iyi örneğinin zaten günümüz kentleri olduğunu söyleyebilirim. Elimizle yaptığımızı düzelme çabamız da cabası. Refah içinde yaşama isteği dışında gerçekten tamamen zevklerimiz uğruna verdiğimiz zarardan da bihaberiz. Kentlerin normal döngüsünü zamanla bozarak yaşanılmaz hale getirdik. Şimdi de düzeltmeye çalışıyoruz. Ancak böyle bir çabanın bir o kadar da boşa olduğunu düşünüyorum.