Kent ve kentli yararını düşündüğümüzde de kuşkusuz ki kamu yararı kavramı aklımıza gelmektedir. Genel çerçeveden bakıldığında, toplum yararı ilkesi, en temelde bireysel ve toplumsal çıkarların çelişebileceğinin ve bu durumlarda toplumsal çıkarların bireysel çıkarların üstünde olduğunun kabul edilmesi durumudur. Ancak tüm bu bahsettiklerimin ardından kamu yararı kavramının uygulanabilirliğinin ne denli gerçekleştiği de tartışılmalıdır. Yapılan çoğu uygulamanın ve projenin de kamu yararı konusuna bir şekilde değindiği açıktır. Çünkü gerçekleştirdiğimiz her çalışmada insan yararını gözetme amacıyla ilerliyoruz. Kentlerde kamusal mekanlar kavramı zamanla yeniden gündeme gelmiş, kamusal odaklı yeni projeler geliştirilmeye başlanmıştır. Kentlerin kamusal yaşamının canlandırılması açısından önem taşıyan projeler, yalnızca kısa dönemli ekonomik kazançlara odaklı, kamuya uzak tasarımlar, kentin yaşam niteliği açısından olumsuz durumlara sebep olabilmektedir. Ancak bu projeler, kamunun elinde bulunan alanların özelleşmesine yol açarak kamuya ait varlıkları tehlikeye atmaktadır. Kamuya ait alanlar, bir kentin önemli kaynaklarından biridir. Kentteki rezerv alanların özelleştirilmesi ise kentlerin kamu yararına planlanmasında önemli bir kaynağın özel sektöre devredilmesi anlamını taşımaktadır. Dolayısıyla, stratejik öneme sahip alanların özelleştirilmesi, uzun vadede kamu yararına aykırı sonuçlar doğurmaktadır. Kentler düzenli işleyen bir sistem bütünü olarak gözükse de içerisinde birçok karmaşıklığın bulunduğu kaosun mekanıdır. Kenti çözümleyebilmek ve bu problemleri çözebilmek adına daha çok fazla yolumuz var. Ama ilk başta dediğim yere geliyorum. Her şeyi tartışalım ve bir sebep aramaya çalışalım. Buraya yine geleceğiz. Her şeyin nedenine, bize.