Kelimeler kifayetsiz. Acıları, hüzünleri öyküye, şiire, romana dönüştürüp yazan bütün kitaplar çaresiz. Ancak; biz yazmaya devam edeceğiz. Bu manada Asrın felaketi depremi hala korku filmi gibi hatırlayıp yaşadıklarımıza inanamadığımız 9 saat arayla üst üste 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki felaketten sonra "Deprem" üzerine yazdığım bu "dördüncü" köşe yazım. Söz uçar, yazı kalır düşüncesinden hareketle tarihe not düşmek. Bu mantalite, etkileşim gazetelerin en büyük özelliği. Hele ki böyle bir imkanım, düşüncem, sorumluluğum varsa, hem ülkemizde hem memleketimizde dilimiz döndüğünce, elimiz kalem tuttukça, tarihe not düşmeye devam edeceğiz. En önemlisi unutmayacağız hele ki 13.5 milyon insanı yerinden eden, bundan sonra ne yapacağım diye düşündüren, 40 binin üzerinde insanın can verdiği, on binlerce insanın yaralandığı,50 milyar doların üzerinde deprem maliyetinin konuşulduğu, milyonlarca ton enkaz atığını nasıl bertaraf edebiliriz, salgın hastalık çıkar mı? hususunun kara kara düşünüldüğü bir süreçte bizler bugünleri unutmayacağız. Unutturmayacağız. Yazacağız; olabildiğince. Elbette sadece o bölge değil çoluk, çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı hepimiz etkilendik. Zira depremi yaşayan 10 vilayetin hısımı, akrabası dünürü, iş ortağı var Mersin'de. Düşünsenize dostlar; bütün bunların yanında 10 gün boyunca bütün TV kanalları, TV müzik kanalları, radyolar, gazeteler dahil deyim yerindeyse deprem ile yattık, deprem ile kalktık. Yani çok ama çok etkilendik. Pek çoğumuz hala "TRAVMA" yaşıyor. Şurası kesin bu bölge de olan biten yarım kalmış öyküler, trajediler yıllarca anlatılacak. Yüzyılda bir yaşanan bu afet daha önce de yazdım pandemi, ekonomik buhran, nihayetinde hepimizi derinden etkileyen bir deprem felaketi, olarak usumuzda yer alacak. Hani biz hep diyoruz ya yaş kemale erdi, gördük göreceğimizi ama ya çocuklarımız ya torunlarımız. Onların 3 yılda yaşamadıkları şey kalmadı. Tam diyoruz ki; ha gayret artık mesut ve bahtiyar olma zamanı, ama maalesef olumsuzluklar silsilesi ile kötü haber duymaya, yaşamaya devam ediyoruz. Rusya-Ukrayna savaşı, gelecekte gıda kıtlığı yeryüzünü dolayısıyla bizi tehdit etmeye devam ediyor. Aklıma şöyle bir soru geliyor, Allah'ım biz küçük kıyameti mi yaşıyoruz? Unutmadan şunu da yazayım, bu süreçte 100 civarında ülke acımızı paylaştı, yaptıkları lig maçlarında yitirilen canlarımız için saygı duruşunda bulundular. Yunanistan, İsrail, Japonya, Çin, İspanya dahil yardım ekipleri hassas dostları deprem köpekleri ile birlikte gelip enkaz altından canlarımızı sağ salim kurtardılar. Onlara minnettarız. Bölgede gece gündüz çalışan Madencilerimiz, İtfaiyecilerimiz, Afat kurtarma ekibimiz, Ahbap gibi gönüllü kuruluşlar kumbarasında 100 TL biriktiren, o harçlığını gönderen çocuklar, kefen parasını, alacağı ev parasını bağışlayan yüzlerce, binlerce, milyonlarca insan. Her daim arzu edilen, istenen, beklenen yeryüzü insanı. Keşke; böylesi felaketler yaşanmadan böylesi birliktelikler her zaman yaşansa, yeryüzünün nimeti adilce paylaşılsa, iklim değişikliği, küresel sorunlar, açlıktan ölen çocuklar sorunsalı; çözümlense, gerçek anlamda refah, mutluluk sağlansa, ormanlarımız, çevremiz, doğamız korunsa. Nihayetinde insan olmanın gereğini yapsak. Yeryüzüne neden geldiğimizi durup bir düşünsek. Demem o ki; bizler tek yürek olduk, bu günlerde acıyı da paylaşıyoruz sevinci de. Kent ölçeğinde bakacak olursak bu afet ile ilintili başta Büyükşehir belediyemiz, ilçe belediyelerimiz, kurumlar, STK'larımız elinden geleni yapıyor, yapılmaya da yaralar sarılana kadar devam edecek. Hatalar, yanlışlar, kusurlar elbette sorgulanacak, hesaplar verilecek. Artık devletimizi yönetenler bu kadar canımızı yitirdiğimiz bir süreçten sonra daha radikal önlemler alacak, almak durumunda. Bakın kent bütünselliğinde bile Mersinimizde Afet Sempozyumu yapılması, Afet enstitüsü kurulması gibi konular konuşulmaya başlandı bile. Bu kentin şehreminisi sayın Seçer'in depremden sonraki gelişmeler ışığında verdiği demeçleri, deprem ile ilintili ekibi ile yaptığı ivedi çalışmaları önemsiyorum; ülke içi göç dalgası bütününde 15 günde nüfusumuz yaklaşık 327 bin kişi daha artmış ve daha da artacaksa, özel statü verilmesi elzemdir, düşüncelerine, mutlak şekilde bunun olması gerektiği fikrine yürekten katılıyorum. Bundan sonra ben yaptım oldu, bize bir şey olmaz, nemelazımcılık, dogmatizm, umursamazlık, popülizm bir kenara bırakılmalı, inşaatlarda kullanılan deniz kumu dahil kentimizdeki özellikle sahildeki bütün yüksek katlı binalar kontrole tabi olmalı, en önemlisi depremi yani asrın felaketini unutmamalı, kesinlikle artık bu felaketten ders almalıyız. Bugünden yarına hepimiz ülke genelinde bilimin ışığında çalışmalı, gelecek adına somut fikirler üretmeli, insanı, doğayı, çevreyi, geleceği daha çok öncelemeli, neler yapılmalıyı, yapabilirizi düşünmeliyiz.